Sitemizde Ara

 
  • Azime ACAR

Daha önce hiçbir uygarlık böyle bir şeye sahip olmamıştı ki… 

Kablolu kanallar, uydu istasyonları, internet bağlantıları, web sayfaları, dergiler, gazeteler, radyolar… 
Medya artık bizim rahatlıkla izleyemeyeceğimiz kadar geniş… 

Üstelik, ister iletişimci olalım, ister işadamı, yönetici, politikacı, ürün müdürü fark etmiyor… Hepimizin, işimizle ilgili sabah gazetelerde "ne var, ne yok" bilgisine sahip olmamız gerek…
Gazete, dergi okumak… 
Televizyon seyretmek… 
Radyo dinlemek…
İnternet sitelerine göz atmak gerek…

Ama, medya yelpazesi genişliyor… Çeşitleniyor… 
Ve tabii her bir çeşidin sayısı da artıyor… 
Anadolu'daki küçük bir kentteki bir yerel gazeteden, uluslararası bir televizyon kanalına kadar uzanan geniş bir yelpaze…
Bütün bunları "geç olmadan" izlemek işin bir yanı…

İzlemek yetmiyor ki…
Medya kanalıyla akan binlerce mesajı yorumlamak ve ne yapılacağına "hızla" karar vermek gerek…

Düşünsenize, bundan 20 yıl önce sadece reklam anlamında günde yaklaşık bin mesajalırken, bugün bu sayı on bini aşmış durumda…
( Michael Levine, Halkla İlişkiler: 
Bir Gerilla Savaşı, Rota Yayıncılık )


Medya insanların algı ve davranışlarını yönlendiren en önemli iletişim aracı… 
Ol nedenle, medyayı takip ve hızlı tepki verebilme bazen şirketlerin, kurumların, hatta devletlerin itibarını etkileyen en önemli husus…

Bu hafta bu konuda birisi Türkiye'den, diğeri ABD'den iki gelişmeyi aktaralım…

İlki Ankara'dan…
Neredeyse, her hafta yeni bir iletişim krizi yaşayan veya yaşatan Başbakanlık'ta bir"Medya Takip Kayıt ve Arşivleme Merkezi" oluşturuluyordu…
İhlas Haber Ajansı'nın haberine göre, Türk ve dünya medyası artık saniye saniye izlenecek, kaydedilecekti…
24 saat boyunca… 

Özellikle, Başbakanlık ve Türkiye ile ilgili yapılan yayınlar yakın takibe alınacaktı… 
Hatta, izlemeye alınan kanallar arasında, geçen Kasım ayında Türkiye ile Danimarka arasında sorunlara neden olan PKK'nın yayın organı Roj TV de vardı…

Bundan böyle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışı seyahatleri öncesi ve sonrasında seyahatin gerçekleştirileceği ülkede yapılan tüm yayınlar kayıt altına alınıp, DVD'lere aktarılacak ve Başbakan'a sunulacaktı….

Peki izleyip, kaydedip ne yapılacaktı?....
Gereği yapılacaktı…
Gerektiğinde bu yayınları yapanlara bilgi verilecekti… 
Eksik veya yanlışlar düzeltilecekti… 
Diplomatik girişimler başlatılacak ve ilgili ülkelerden gerekli işlemlerin yapılması istenecekti…
( 15 Şubat 2006, Yeni Asya Gazetesi )

Gazeteci İdil Çeliker, bu merkezle ilgili yorumunda;

"Türk ve dünya medyasını saniye saniye izleyerek kaydedecek olan bu merkezin, çoktaaan kurulmuş olması gerekiyordu… Demek ki, bakanlıklar şimdiye kadar bu işi kendi çabalarıyla yapmış… Öyle olmalı ki; yazılanlara karşı tepki hızı, kiminde Ferrari'yle yarıştı, kimi 'start' noktasına bile varamadı zaman içinde…" diyordu.
( 16 Şubat 2006, Güneş Gazetesi )

TÜRKİYE'NİN İLK ÖRNEĞİ…

Aslında, Başbakanlıkta kurulan bu merkezin yapacağı medya takip işi, yıllar önce Mustafa Kemal'in de üzerinde büyük titizlikle durduğu bir konuydu… 

AYNA yazılarını takip edenler hatırlayacaklardır… 
Mustafa Kemal'in bir dönem her sabah medya raporlamasını Latife Hanım yapmıştı… Tabii, Başyaver Salih Bozok, yıllarca yaptığı bu işi kaptırmış olmanın gönül kırıklığını yaşamıştı…

"Latife, görevimin bir bölümünü -hemen fark ettirmeden- elimden almış ve kendisi yapmaya başlamıştı! 

Köşkte en geç yatan o, en erken kalkan yine o idi.
Avrupa gazetelerine abone olmuştu. İstanbul gazeteleri ile birlikte gelen Avrupa gazetelerini Latife hanım alıyor, hepsini büyük bir dikkatle gözden geçiriyor ve gerekli bazı haberleri işaretledikten sonra "sabah kahvesi" ile birlikte odasına giriyordu.

Bir yandan paşa, ağır ağır kahvesini yudumlarken, Latife yerli ve yabancı gazetelerin o günkü haberlerini özetliyor, yorumları anlatıyor, kendisine ait yazılan yazıların da kupürlerini çıkarıp Paşa'ya gösteriyordu."

( 11 Eylül 2005, www.medyafobi.com/ayna )

ABD'DEN MEDYAYA HIZLI MÜDAHALE…

Tekrar günümüze dönelim ve ABD'deki gelişmeyi aktaralım…

Medyaya "hızlı müdahale" etmek isteyen Amerika Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir"Hızlı Müdahale Grubu" oluşturuyordu…
Ekibin, İslam ülkelerinde ABD hakkında çıkan ve yanlış bilgi içeren haberleri düzelterek, bakanlığın internet sitesinde yayınlayacağı belirtiliyordu… 

"İslam dünyasıyla arkadaşça ilişkiler" adı veriliyordu bu girişime….
( 13 Şubat 2006, Yeni Şafak Gazetesi )

Alman Der Spiegel Dergisi'nin verdiği bu habere göre; ABD'yi zora düşürdüğü için değiştirilen haberler arasında Güney Asya'daki tsunami faciasını bildiği halde uyarmadığı, Irak'ta öldürülen ABD karşıtlarının organlarının satıldığı gibi haberler de vardı…
( 13 Şubat 2006, Cumhuriyet Gazetesi )

Evet, siyasilerin medyayı takip etme ve hızlı yanıt, geri bildirim verme çabalarına ilişkin haberler bunlardı…
Peki, gazeteciler cephesinde neler oluyordu?

Mısır'ın Başkenti Kahire'de, 35 ülkeden 35 gazeteci bir araya geliyor ve Hazreti Muhammed karikatürleri üzerinden medyanın toplumdaki ağırlığını tartışıyorlardı. 
Türkiye'den, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Leyla Tavşanoğlu izliyordu toplantıyı.. 

Avrupa Komisyonu Avrupa-Akdeniz Ortaklığı (EUROMED) üyesi gazetecilerin iki gün süren toplantısında, yabancı düşmanlığıırkçılık gibi eğilimlerin ciddi boyutlara tırmandığına da dikkat çekiliyordu…

Peki, ne yapılacaktı?....
Madem ki medyanın toplumdaki ağırlıklı rolü ortadaydı… 
O halde, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı ülkelerinin gazetecileri arasında bir "kriz iletişim merkezi" kurulabilirdi… 
( 15 Şubat 2006, Cumhuriyet Gazetesi )

Kuşkusuz, medyayı yakından izlemek ve geribildirim vermek, ülke yönetimleri, siyasiler kadar iş dünyası için de günümüzde vazgeçilmez bir şart…
Eski ama çarpıcı bir örnek aktaralım.

1991 yılında, Texas Killeen'de, Amerikan gıda zincirlerinden Luby'ye kamyonetle giren bir adam, ateş ediyor ve 23 kişiyi öldürüyordu. 

Birkaç saat içinde şirketin jetleri havalanıyordu… 
Polis henüz olay yerini bantla çevirirken, medya mensupları ilk bilgileri aktarmaya başlarken, Yönetim Kurulu Başkanı, üç üst düzey yönetici ve PR şirketinin ortaklarından birisi olay yerine varmıştı bile… 

...Ve, "eldeki" bilgileri aktarmak için gazetecilerin karşısındaydı…
( Salim Kadıbeşegil,
"Kriz Geliyorum Der" kitabı,
MediaCat Yayınları )


Konunuzdaki gelişmeleri size yansıtan radar ekranı gibidir, gazete sayfaları, televizyon ekranları… 
"Haber"den haberdar olmak ve ister gerçek, ister dedikodu olsun bir tehdide göz açıp kapayıncaya kadar tepki verebilmek… Tabii ki olası konulara önceden pratik yaparak,"hazırlıklı" olmak şartıyla…
İşte, başarılı kriz yönetimlerinin püf noktası