Sitemizde Ara

Bu hafta medya kazaları öylesine can alıcı, toplumu derinden yaralayıcı ve sarsıcıydı ki pek çoğunun üzerine bütün hafta boyunca konuşuldu ve tüketildi.

Biz ise kıyıda kalmış, belki gözünüzden kaçmış olacağını düşündüğümüz medya kazalarını paylaşmak istedik. Mesela; 

  •  Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in Cumhuriyet Gazetesi ile Vakit Gazetesi'ni benzetmesini,
  •  Ya da devletin Kayseri Valisi'nin ne devlet ne de Hacıbektaş geleneğine uygun olmayan medya kazasını, 
  • Oktay Kaynarca'nın her geçen gün biraz daha Çakırlaşmasını
    ... Ve,
  •  Gerçek bir Çakır'ın… Sedat Peker'in "hafiflemiş" halini…

    RAPORU HAZIRLAYANLAR:
    Azime Acar & Ender Bölükbaşı

    * * *

    Siyasetin duayeni Demirel'in Cumhurbaşkanlığı döneminde medyanın çok sıkça kullandığı bir tanım vardı;

    "Uçan Demokrat"… 

    Nedeni de, Demirel'in yurtdışı gezilerine giderken, uçakta, siyasi geçmişiyle bağdaşmayacak düzeyde ekonomi ve siyaset üzerine liberal açıklamalar yapmasıydı… 

    Belli ki, Demirel üzerindeki hava basıncı azalınca demokratlaşıyor, fikirleri dahaakışkan hale geliyordu…

    Uçmak Demirel'e yarıyordu… 
    AKP'li bakanlara ise yüksek irtifa pek yaramıyor… 
    Uçarken, sözleri de uçuruyorlar ve sık sık medya kazası işliyorlar… 

    TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı, seri medya kazacısı Atilla Koç'un hep yurtdışı gezilerdeki yaşadıkları "hava boşlukları"nı ve gaflet anlarını hatırlayın…
    (Bakınız:MEDYAFOBİ AYNA arşivi…)

    Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, New York'a Türk Yürüyüşüiçin uçarken, belli ki uzun uçuşun verdiği jet çarpması etkisiyle, Vakit Gazetesi ileCumhuriyet'i aynı kefeye koydu… 

    ŞahinSabah Gazetesi muhabiri Metehan Demir'e "Vakit'i eleştirirken, bir şeyi söylemek istiyorum. Cumhuriyet Gazetesi'ni de eleştirmek lazım. Cumhuriyet, her gün hükümeti, iktidar partisini ve bakanlarını en ağır şekilde eleştiriyor. Bize karşı nefret saldırısı oluşmasına neden oluyorlar. Kendimizi hedef gösterilmiş hissediyoruz. Bir uçta Vakit neyse, diğer uçta da Cumhuriyet o."diyerek, muhalefet yapmak ile hedef göstermeyi birbirine karıştıran talihsiz bir medya kazasının baş aktörü oldu…

    SONUÇ:
    Cumhuriyet Gazetesi, iktidarı bazen maksadını aşarak çok sert biçimde eleştiriyor olabilir. Bunun adı "MUHALEFET"tir. 
    Ama, Vakit'in AKİT döneminde olduğu gibi, Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday veCumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Ali Kışlalı'yı hedef göstermesi ise başlı başına"SUÇ"tur… 

    Yine bir not; bir zamanların Akit'i, şimdinin Vakit'i, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yurtdışı gezilerde "64 binlik mütevazı tirajına rağmen" özel uçağına davet edilen birkaç şanslı mecradan biri… 


    BUNUN ADI KAZA DEĞİL, İNTİHAR…

    ÖRNEK OLAY 1
    OLAY YERİ: İstanbul Anadolu Kavağı,
    "Kuş Dili" dizisinin çekim mahalinin
    hemen yanındaki bir lokanta
    OLAY:
    Kurtlar Vadisi'nin Çakır'ı Oktay Kaynarca'dan bahsediyoruz…

    Daha doğrusu kendisinin Oktay Kaynarca olduğunu çoktan unutmuş, sanal kimliğebürünmüş bir sanatçıdan bahsediyoruz… 

    Kurtlar Vadisi'ndeki tetikçi Çakır karakteri ile yıldızı parlayan Oktay Kaynarca, İstanbul Anadolu Kavağı'nda genç bir kızla yemek yerken kendilerini görüntüleyen gazetecilere saldırdı… 

    Buraya kadar olay tatsız bir medya kazası olarak yorumlayabilirsiniz…. 
    Ama, Canlı Canlı adlı magazin programı muhabiri Deniz Altuntaş ile Bugün Gazetesi muhabiri Okan Işık'ın çekim yaptığını fark eden Oktay Kaynarca, oyuncu arkadaşıSelçuk Yöndem ile birlikte gazetecilerin üzerine yürüdü, daha sonra belindeki silahıgöstererek, "Elinizdeki kaseti vermezseniz vururum sizi, buradan çıkamazsınız"diye tehdit etti… 

    Daha da vahimi, işi medya kazasından intihara sürükleyen gelişme ise gazetecilerin görüntüleri vermek istememesi üzerine, kaset zorla alındı ve denize atıldı… 

    Gazetecilerin kameralarının kırılması ve tartaklanması bir yana, Oktay Kaynarca, program yetkililerini telefonla arayıp, kaseti denize attığını da itiraf etti…

    SONUÇ:
    Pes doğrusu…


    SEDAT İN WONDERLAND…
    (*Sedat, harikalar diyarında)

    ÖRNEK OLAY 2
    OLAY YERİ: Kandıra 2. nolu F tipi Cezaevi
    OLAY:
    Gelelim Çakır'ın böylesine özendiği ve bir rol olarak giyinmesine karşın bir türlü çıkaramadığı mafyözi karakterlerden en renklisinin itiraflarına…

    Sedat Peker'den bahsediyoruz…

    37 kilo vererek, tığ gibi bir delikanlıya dönüşen…
    İçerde Vedat TürkaliDostoyevskiHemingway gibi ünlü yazarları hatmeden…
    Televizyonlarda ana haber bültenleri ve Avrupa Yakası'nı izleyen… 
    Unutkanlığı engellemek için Ayurvedik ürünler (bu ifade ona ait) kullanan Sedat Peker…

    Tempo Dergisi'nden Tutkun Akbaş'a röportaj veren Sedat Peker"en büyük hayalinin cezaevinde yatmak" olduğunu söyleyerek, manşeti veriyor. Ama, röportajın içinde daha çok manşet gizli… 

    Mesela, "Normal biri olmadığımı biliyor ve hissediyordum. Hayatımın hiçbir döneminde de normal olmaya gayret göstermedim. Asla normal olmak istemedim. Psikiyatrideki tüm hastalıklar bana uyuyor mu diye inceledim, maalesef uymuyorlardı. Bence dünyanın bir yerlerinde bu şekilde yaşayan bir çok insan var. Bu nedenle 'ruh adam' sıfatını kullanıyorum" diyerek, medya kazasıyla karışık, gizemli bir hava estirdi…

    Sedat Peker"Ölüme karşı nedense yoğun bir ilgim olmuştur" dediği röportajda, aslında gizli bir entelektüel olduğunun ipuçlarını da veriyordu...

    Kadıköy Halk Merkezi'ndeki tiyatro eserlerini, gençliğinde "gizli gizli" takip ettiğini söylüyor; "Tabii biz o yaşta tiyatroya gidiyoruz ama tanıdık kimse görmesin diye dua ediyorum. Sert adam imajımız dağılmasın diye…"

    SONUÇ:
    Sedat Peker, 37 kilo verince, eski ceketlerinin içinde omuzları biraz düşmüş görünüyor…

    Ama belli ki hapishanede olmakla en büyük hayaline kavuşmuş… 
    Hapishanenin harikalar diyarı olmadığını da o fotoğraflar anlatıyor… 
    Fotoğraflarda, o çok sevdiği sert adam imajından uzak bir Sedat Peker var...


    VALİNİN ÜSTÜNE KONUŞULUR MU?

    ÖRNEK OLAY 3
    OLAY YERİ: Kayseri'de kutlanan Aşure Günü töreni…
    OLAY:
    Kayseri Valisi Osman GüneşHacıbektaş Veli Derneği tarafından davet edildiği Aşure Günü kutlamalarında, "devlet adına" bir konuşma yaptı. 

    Vali'nin ardından, derneğin Kayseri Şube Başkanı konuşunca, Vali "Devletin Valisi konuştuktan sonra, üstüne kimse konuşamaz. Burada aşure etkinlikleri düzenliyorsunuz, sonra siyaset yapıyorsunuz" dedi ve toplantıyı terk etti…

    SONUÇ:
    Bu olayın yorumunu Aktüel Dergisi'nden Mehmet Ali Kılıçbay'a bırakıyoruz… 
    Kılıçbay, şöyle diyor;

    "Vali beyin tartışılmaz önceliği ancak vilayette ve resmi törenlerde geçerlidir. Derneğin düzenlediği toplantı bir 'özel alan' etkinliğidir ve vali beyin hiç önceliği yoktur."

    Vali Osman Güneş'in burada kadir-i mutlak bir devlet görevlisi gibi davranması nedevletin geleneğine, ne de Hacı Bektaş Veli'nin hoşgörüsüne uymadı...


    Kısa… Kısa… 
    MEDYA KAZALARI


    KADINSIZ KADIN TOPLANTISINA BUYURUN!
    22-23 Mayıs'ta Ankara'da yapılacak "Ortadoğu'da Kadın Haklarının Geliştirilmesi"konulu toplantıya, 21 Ortadoğu ülkesinden siyasetçi ve aydın katılıyor. 

    Dışişleri Bakanlığı'nın bu organizasyonuna ne yazık ki, ne Cumhurbaşkanı, neBaşbakan ne de Dışişleri Bakanı'nın eşi katılıyor… 

    Niye derseniz…

    Çünkü bu toplantı "siyasi" kabul ediliyor. Ve eşler, bu siyasetin içine dahil edilmiyor…(!)

    Yurtdışı gezilerde, her türlü aktivitede canı gönülden boy gösteren lider eşleri, nedensekadın hakları geliştirilmesi üzerine bir toplantıyı "ilginç değil de siyasi bulmuşlar"…

    PASCAL NOUMA'YI HİÇ BÖYLE GÖRMEDİNİZ
    Biz Haftalık Dergisi'nde gördük. Ama, keşke görmeseydik… 

    "Medya kazası sadece sözle değil, fotoğrafla da işlenir" kuralının en güzel örneklerinden birini sergiliyor, çıplak vücudu ve slip donuyla… 

    Nauma, ayak tırnakları, vücudundaki morlukları gelişigüzel sergilediği fotoğraflarıyla belki"siyaseten" eleştirilmeyecek. Ama kadın hayranlarında travma yaşattığı kesin…

    AKŞAM GAZETESİ'NİN TALİHSİZ ECEVİT KAZASI…
    Kazayı yapan son on yıldır Ecevit'lerin evine kabul edilen nadir isimlerden birisi…
    Gazeteci Ercan Yavuz… 

    Yavuz"Evita'dan Ecevit'e Yumruksuz Sol: DSP" adlı kitabın da yazarı… 

    "Kıbrıs Fatihi'ni 19 Mayıs'ta kaybettik" başlığıyla öldüğünü duyurdu…
    Ancak, Ecevit o saatlerde komadaydı… 
    Yavuz, ağlayarak yazdığı bu haberin doğru çıkmamasına en çok sevinen kişiydiherhalde… 

    Önümüzdeki günlerde, Ecevit'in, Türkiye'de siyasette kazandırdıklarının üzerinde çok tartışma yapılacaktır kuşkusuz. 

    Ama biz onun genç bir Robert Kolej öğrencisiyken Hintli Şair Tagor'dan Türkçeye kazandırdığı eşsiz çevirilerinden birisiyle bitirelim 

    "Boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır." 

    Saygıyla,