Sitemizde Ara

  • Azime ACAR


Hangisini seçsek?...

- Van Savaşı... Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'ın tutuklanması ile başlayan "siyasi savaş" süreci...

- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın bağırsak enfeksiyonu ve karısının hastane çıkışındaki sarılışı

- Tüccar Başbakan'ın "ülkemi pazarlamak benim görevimdir" demesi

Ya da
- Klasikleşen Gülben Ergen & Hülya Avşar rekabeti... Gülben Ergen'in "rakibim kalmadı" sözleriyle Hülya Avşar ile yeniden başlayan tartışmalar...

Ya da... Ya da...
- "UNICEF temsilciyim, yardım edeceğim" diyene çocuk teslim edildiği bir garip çocuk kaçırma öyküsü

- Padişah Vahdettin'den sonra bu kez 1922'de linç edilen gazeteci Ali Kemal'in basın şehidi mi yoksa vatan haini mi olduğu tartışmaları

- TBMM'inin araştırdığı kayıtdışı holdinglerin en büyüğü Kombassan'ın Kanal 7 için nasıl para topladığı... Ve, 128 bin vatandaşın parasını kapma öyküsü

- Saddam Hüseyin'in yargıca kafa tutması, "Sen kimsin? Ben Irak devlet başkanıyım" demesi

- İzmir Depremi ile yeniden depreşen travmalar... Çaresizlikler

Ve de...
- AB tarama süreci başlaması

* * *
En az tartışılandan... En az yer bulandan başlayalım. 
19 Ekim Çarşamba günü Brüksel'de başlayan AB tarama sürecini seçelim.
Mehmet Altan'a göre, bu topraklarda "Bizans"tan beri gerçekleşmeyen büyük bir üretim devrimini başarmayı sağlayacak bir dönüşüm söz konusuyken... Makus talihimizi değiştirebilme umudu varken... Medya tınlamıyordu bile... Ve, Mehmet Altan soruyordu; "MEDYA UYUR MU?"

Baba Çetin Altan ise aynı gün Milliyet'teki köşe yazısını, "Çarpıklığın nedenlerini çaktın mı, bambaşka gülümser yaşam" diye tamamlıyordu.

* * *
Brüksel'de başlayan taramalar, AB ile başlayan sürecin ilk önemli ve resmi adımıydı.

En kolay benzeşecek konulardan başlayıp, en zora doğru giden bir süreç.
"Bilim ve Araştırma" konusuyla başlıyordu süreç.
Farklılıkları giderek aynılaştırmaktı hedef.
Ve, bu konuyla ilgili olarak Mehmet Altan, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde "MEDYA UYUR MU" diye soruyordu.

Bu süreçte Türkiye açısından iki zorlu konuya dikkat çekiyordu.
Dünya kamuoyundaki ve AB ülkelerindeki tartışmalar...
Türkiye'nin bu tartışmalardan hiç tınmaması...

Oysa, Altan'a göre, bu topraklarda "Bizans"tan beri gerçekleşmeyen büyük bir üretim devrimini başarmayı sağlayacak bir dönüşümdü söz konusu olan "Makus talihi değiştirecek bir dönüşüm";

MEDYA UYUR MU?

"Bizim açımızdan, AB'ye benzemekte, onun zihniyetini içselleştirmekte çok zorluk çekeceğimiz iki temel konu var. Biri çevre, diğeri tarım...

Tarımsal dönüşüm, bu topraklarda' Bizans'tan beri gerçekleşmeyen büyük bir üretim devrimini başarmış olacak. Makus talihimizi değiştirecek.

Gelişmiş ülkeler tarım devrimini çoktan yaptı. Şimdi onlar sanayi sonrası döneme geçiş sancısı çekiyor. Bu yeni dönem içinde tarımı ortaklaşa bir yöntem ile korumacılığın dışına itmeye uğraşıyorlar.

Ancak bu kolay bir konu değil. Dünyada tarım devrimini yapmamış onca ülke var, ayrıca "gelişmişler" arasında da tarımın diğerlerine göre daha ağırlıklı hissedildiği devletler bulunmakta... Örneğin, ingiltere'de tarımın neredeyse hiçbir izi kalmamışken, Fransa için bu konu hayati...

Buna rağmen, Aralık ayında Hong-Kong'da toplanacak olan Dünya Ticaret Örgütü bu konuyu karara bağlayacak. Gelecek on yıl içinde tarımı piyasa ekonomisinin rekabet koşullarına açacak. Bunun çerçevesi belirlendi ama işleyiş biçimi ele alınmadı. Bu nedenle Hong-Kong toplantısı herkes tarafından önemseniyor.

Önemsendiği için de, Hong-Kong öncesi AB'nin on beş ülkesinin ticaret bakanları 10 Ekim'de Zürih'te toplandı. Bu sırada AB ile pazarlık için kentte bulunan Amerika Ticaret Bakanı Rob Portman AB'ye ve Japonya'ya tarıma yapılan iç destekleri yüzde 80 indirmelerini önerdi.

ABD'nin önerileri, 10 Aralık'ta Hong Kong'da yapılacak olan Dünya Ticaret Örgütü toplantısının altyapısını hazırlamak için toplanmış olan AB'nin içinde büyük bir çalkantıya yol açtı.

AB'nin Ticaret Komiseri İngiliz Peter Mandelson, ABD'nin önerilerini sıcak karşıladı ve o da AB üyelerine tarıma olan iç desteği yüzde 70 oranında azaltmayı önerdi.

Dünya Ticaret Örgütü, dünya ticaretinin liberalleşmesinin önündeki en büyük engeli tarımdaki korumacılık olarak görüyor. Ayrıca, DTÖ bu engelin kaldırılmasının fakir ülkelerin lehine olacağını iddia ediyor. O nedenle tarım konusunda geçen hafta başlayan tartışmalar dünya ticaretinin en hayati konusu...

AB Ticaret Komiserinin ABD önerilerine sıcak bakması Fransa'nın büyük tepkisine yol açtı. Hatta Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac, AB'nin Başkanı Jose Manuel Barroso'ya bir mektup yazarak, AB Komiserinin "yetkilerini aştığını" söyledi ve Birlik'in "kırmızı çizgilerini" kayıt altına almasını önerdi.
Chirac'ın çıkışı AB tarafından soğuk karşılandı.

Tartışmalar sürüp gidiyor. Sorunu çözmek için herkes aktif bir biçimde uğraşmakta... ABD ile AB arasındaki diyalog çıkmaza girer gibi olunca devreye diğerleri girdi. Brezilya önemli bir insiyatif aldı. G-20'ler yeni öneri peşinde... Amaç ülke içindeki doğrudan desteklerle gümrüklerdeki korumayı mümkün olduğunca geri çekmek...

Konuyu daha derinleştirip, teknik bir hale getirmenin anlamı yok. Zaten tüm dünyanın yakından izlediği ve alev topu haline gelen konuyu hatırlatmamın nedeni, bu kadar yoğun bir tartışmanın hiçbir aşamasına bizim medyada rastlamamak...

Biz tarım konusundaki alınacak her türlü karardan en çok etkilenecek ülkelerin başında geliyoruz. OECD, Türkiye'de tarıma yapılan doğrudan desteğin azaldığını ama iç fiyatların dünya piyasalarının çok üzerinde olmasından dolayı GSMH'nin yüzde 4.5'inin tarıma dolaylı destek olarak gittiğini söylüyor. Böyle bir ülkenin kamuoyu, bu kadar önemli bir tartışmaya bu kadar uzak kalabilir mi? Ne yazık ki kalıyor. Tınmıyor bile..."

ENSEYİ KARARTMAYIN...

Baba Çetin Altan ise aynı gün Milliyet'teki köşe yazısında Frankfurt Üniversitesi'nde ekonomi profesörü iken, Hitler'in iktidara gelmesiyle Türkiye'ye gelen Prof. Dr. Fritz Neumark'tan bir alıntı aktarıyordu;

"Prof. Neumark'ın Türkiye hakkında önemli bir saptaması vardır. Siz demiştir, 'selection negative' yapıyorsunuz. Şayet bunu pozitive dönüştürebilirseniz; çağdaş uygarlıklar arasına pekala katılabilirsiniz..."

Ve, yine umutla kapıyordu yazısını Çetin Altan, "Enseyi karartmayın" diyor ve ekliyordu;
"Çarpıklığın nedenlerini çaktın mı, bambaşka gülümser yaşam"