- Yılmaz Özdil “medya kazanı”nı nasıl ateşledi? Sonra kazana kendisi nasıl düştü?
- “Dilin kemiği yok ama çok kemik kırar”… Bu Türk Atasözü ne anlatıyor?
- “Donsuz geceler sayın seyirciler”... Bu söz kime ait?
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Söz ağzımızdan çıkana kadar bizim esirimiz, çıktıktan sonra biz onun esiriyiz.
Bir zamanlar akıllı birinin söylediği bu sözü, geçen hafta kapatılan DTP’nin eş başkanı Ahmet Türk’e Samsun’da yumrukla saldırılması üzerine tekrar hatırladık…
Yumruğu atan 27 yaşında, garsonluk yapan İsmail Çelik adında genç bir adam. Güneydoğu’da askerlik yapmış olduğu söyleniyordu.
Attığı yumruğun bu kadar gürültü koparacağını belli ki kendisi bile tahmin edemiyordu.
Ahmet Türk ve Sırrı Sakık, geçen Aralık ayında Muş’un Bulanık ilçesindeki olaylı gösterinin ardından tutuklanan Turan ve Metin Bilen kardeşlerin Samsun’daki ilk duruşmalarını izlemeye gelmişlerdi.
İsmail Çelik’in Adliye çıkışında Ahmet Türk’e attığı yumruktan daha çok “sözle” atılan yumruklar bu olayı medya kazanına düşürdü.
Olaydan hemen sonra Sırrı Sakık’ın hiddetle yaptığı, sağduyudan yoksun konuşmanın bulutları daha dağılmamışken bu kez Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil devreye girdi.
Özdil’in “Yumruk” başlıklı köşe yazısında Türk basın tarihinin en şiddetli tartışmasını alevlendirdi.
Belli ki İsmail Çelik gibi sözle attığı yumruğun bu kadar tartışma yaratacağını tahmin etmeyen Özdil şunları yazdı:
"Bu ülkenin çocuklarına ateş edilip öldürmek 'demokratik hak' kabul ediliyorsa, parti liderine girişmek niye 'ırkçılık' oluyor?
Mayın demokrasiyse, yumruk niye faşizm?
Yumruğu 'adaletin tokmağı' yerine koyup, Ahmet Türk'ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu…"
Özdil’in bu sözleri medya kazasının ateşini yaktı ve suyunu hızla ısıttı.
Başta aynı gazetedeki köşedaşları olmak üzere meslektaşları tarafından topa tutuldu.
Hürriyet yazarı Ferai Tınç, Pazar günkü “İlkelerimiz kaldı kağıtlar üzerinde” başlıklı yazısında, yumruklu saldırıya “basın meslek ilkeleri” açısından yaklaşıyordu:
“Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Haklar ve Sorumluluklar Bildirgesi'nde bakın ne diyor: 'Gazeteci, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslararasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz.'
Evet gazeteci, Ahmet Türk’e yumruklu saldırıyı haklı gösterici yayın yapamaz!
Bir gazeteci, 'Baykal'a yapılan yumurtalı saldırı Tayyip Erdoğan'a da yapılmıştı o zaman nerelerdeydiniz?' de diyemez.
Şiddette ayrımcılık yapamaz, kendi sevdiğine yapıldığında dünyayı ayağa kaldırırken, sevmediğinde göz yumamaz.”
Yeni Şafak Gazetesi’nden Salih Tuna ise “Özdil’in yazısını okuyunca kanının beynini sıçradığını” söylerken “Gel de çakma dedim birader! Öyle zırvalamış ki; çakılacak ağız tokada yakın gelirmiş misali. Yenilir yutulur densizlik değil yaptığı. Bu edepsizliğe susmak mümkün mü?” diyordu köşesinden.
Reha Muhtar, Vatan’daki köşesinde Özdil’in benzetmelerini “komik” buluyordu:
“Böyle komik benzetmeler yapılmaz. Türk’e yapılan saldırıyı ‘toplumsal infial kontenjanından’ haklı göstermek için ‘PKK da terör yapıyor!.. Ona neden ses çıkarmıyorsunuz?’ diye yorum yapılmaz. PKK bir terör örgütü.
‘PKK’ya ses çıkarmıyorsunuz’ deyip, toplumsal infial ve hassasiyetleri arkana alıp, Türk’e yapılan saldırıyı ‘anlaşılabilir’ kılmak faşist bir anlayıştır.”
Kısacası sağcısından solcusuna, islamcısından Kemalist’ine kadar herkes Yılmaz Özdil’in attığı sözlü yumruğa tepkiliydi.
Yılmaz Özdil, topuğu üstünde sert bir asker dönüşü yapıp, çark etmeden çark etti.
“Ege’de Sonsöz” Gazetesi’nden Gönül Soyoğlu’na konuşan Özdil, kendini şöyle savundu:
“Ben orada olsaydım, Ahmet Türk’e kalkan yumruğa kendimi kalkan ederdim…
Eminim, bana vurmaya kalksalar, Ahmet Türk veya Sırrı Sakık araya girer…
Yumruk meselesi değil çünkü bu…
O yazım, kimse kimseye vurmasın diye başlıyor… İçeriğinde anlatılmak istenen kavram başka…
Anlamak isteyen, anlıyor...
Benim yazım nedeniyle ışığa tutulmuş tavşan gibi açığa çıkanlar, yakalandıklarını anladıkları için hakaret etme, küfür etme, hedef saptırma, hedef gösterme yoluna gidiyorlar. Normaldir.”
Yılmaz Özdil’in yönetimindeki Star Haber, Ahmet Türk’e yapılan saldırıyı eleştiren haberler yaparak, vaziyeti kurtarmaya çalıştı ama söz daha doğrusu yumruk bir kere ağızdan çıkmıştı.
Sırrı Sakık’ın, “yumruk” sonrasında polislerin üzerine yürüyerek, "Siz bu suçun katili ve muhatabısınız. Bunun hesabını soracağız…" sözlerinin üzerinden birkaç gün geçmeden Samsun’un Ladik ilçesinde devriye gezen bir polis aracına ateş açıldı ve iki polis şehit oldu.
Haberciler, bütün gün Sırrı Sakık’ı aradılar ama ulaşmak mümkün olmadı. Onun da sözü ağzından kurşun gibi çıkmıştı.
SONUÇ
Sözün ağızdan çıkıp adamı yere sermesine, geçmişten bir hatırlatma yapalım.
35 yıllık TRT çalışanı Orhan Baykal, “Hepinize donsuz geceler dilerim sevgili seyirciler” adını verdiği bir kitap yayınladı.
Kitapta, TRT’de 90’lı yıllarda hava durumu sunuculuğuna renkli ve esprili bir soluk getiren Ersin İmer’in, sıcaklıkların sıfırın altına düştüğü bir kış akşamında, yüzünde muzip bir gülümseme eşliğinde programı "Hepinize donsuz geceler dilerim sevgili seyirciler" cümlesiyle kapatmış, devlet kanalı TRT’de yer yerinden oynamıştı.
Ertesi gün konu manşetlere taşınınca, Ersin İmer ekrandan uzaklaştırılmış, masabaşı bir göreve getirilmişti.
Kitapta bu durumu hazmedemeyen İmer’in ağır bir felç geçirip, bir süre sonra da yaşama veda ettiği belirtiliyor.
Bir sözün bedeli ne yazık ki böylesine ağır olabiliyor.