Sitemizde Ara

  • Nakiller ilk ama taşıma ilkel...
    Yüz nakli, yüz kızarttı
  • Tek bir “yorum” 30 yıllık eğitimciyi nasıl bitirdi?
  • Basın bültenindeki “bir harfin yanlış
    yazılışı”
    ve sonrası


RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı



Türkiye’de ikincisi gerçekleşen yüz nakli ameliyatları, “tıbbi başarı” açısından hakikaten alkışlanacak nitelikte. Ancak, başarıyı bir PR malzemesine dönüştürmedeki beceriksizlik ise herkese “yuh” dedirtti.

Hatırlayacaksınız, ikinci yüz nakli ameliyatı Hacettepe Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. 54 doktorun 36 saat süren operasyon ile gerçekleştirdiği yüz, iki kol ve iki bacak nakli ameliyatları, medyanın öylesine ilgi odağı haline geldi ki haberin her aşamasında kameralar oradaydı.

Ancak, Hacettepe’de gerçekleştirilen operasyon için taşınan “buzlu torbasıyla karton kutuya konan organlardan birinin, ilkel şartlarda taşınırken yere düşürülmesi” görüntüsü bunca başarının üzerine bir soru işareti attı.

Dahası ilk yüz operasyonunu gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi’nin hasta Uğur Acar’ı sürekli “kameralar önünde neşretmesi” sonunda medyanın bile yüzünü kızarttı.



Yine bir PR garabetiyle, Akdeniz Üniversitesi yetkilileri, NTV ile anlaşarak Uğur Acar’ın ilk özel röportajını bu kanala vermesini sağladılar.

Bant çekilen röportaj, Çarşamba günü yapılacak basın toplantısından sonra yayınlanacaktı. Ancak, NTV röportajı bir gün önce yayınlamaya karar verdi.

Akdeniz Üniversitesi yetkilileri bunun üzerine hızlı davranıp, apar topar hastayı ayaküstü medyanın karşısına çıkartıp, NTV’nin manevrasını kesmeye çalıştılar.

Gerekçe olarak “NTV’nin verdiği sözü tutmaması” gösterildi. Ancak, unuttukları bir şey vardı, NTV gazetecilik refleksi ile doğal olarak “ön almak” istemişti.

Ertesi gün basın toplantısını izleyenler bir “başarı öyküsü” yerine Uğur Acar’ın acılı halini izlediler.

Rahşan Gülşan, Cuma günü HaberTürk’teki köşesinde bu durumun altını “Çocuğun ağzından kan sızıyor yahu!" başlığıyla çiziyordu:

“Çocuk ameliyat olalı bir ay oldu. Ama belli ki tam iyileşmemiş.
Bunu nereden mi biliyorum?
Tabii ki gazetelerde yayınlanan korkunç fotoğraflardan.
Önceki gün yapılan basın toplantısında bir ara Uğur’un dudağından kan sızdı çünkü!
Belli ki çok hassas bir süreçte takılan organ.
Belli ki yaralar daha tam iyeleşmemiş, Uğur konuşmaya çalışınca kanamalar oluyor.
Fotoğrafı görünce içim ezildi. Allak bullak oldum.
Yazık değil mi bu çocuğa?


Tamam ülkemizde bir ilk.
Tamam bu hikaye Türk doktorlarının başarısı.
Ama bir izin vermediler ki bu işin tadını çıkaralım. Ayrıca bu çocuğun şu anda mecburen sahip olduğu zoraki şöhreti ileride ne yapacağını düşünen var mı? O takılan yüzün arkasında 19 yaşında ve bu yaşına gelene kadar örselenmiş bir oğlan çocuğu olduğunu hatırlayan var mı?

Uğur’a basının önünde iş teklif eden Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, acaba tam olarak nasıl bir iş öngörüyor Uğur için?
Hastanenin doktor kadrosuna veya idari kadroya mı düşünüyor?”


Rahşan Gülşan, “Bir başarı hikayesini başarıyla avam bir Türk’ün Türk’e reklamına dönüştürmeyi başardık. Hepimize hayırlı olsun!” diyerek duruma isyan etti.

Akdeniz Üniversitesi Rektörü, kameraların gazıyla herkesin önünde iş teklif etti. Kameraların yarattığı cazibenin ne tür medya kazalarına yol açabileceğinin ne ilk ne son örneğiydi.

İkinci örneğimiz Erzurum’dan.

Erzurum’da Emniyet Müdürlüğü’nce düzenlenen “Huzur” toplantısına katılan Dumlupınar İlköğretim Okulu Müdürü Mustafa Aydın, kameraların da şevkiyle öyle sözler söyledi ki 30 yıllık eğitimci hayatının üzerine “kendi eliyle” gölge düşürdü.

Konferans salonunda söz alan Okul Müdürü Aydın, “okulunun öğrencilerinin döner bıçağıyla kavga ettiğini dahi gördüğünü” söyleyerek, "Çocuklar bir defa genellikle hırsız. Bunun yanında çocuklara devamlı 'Anneniz yoğurt mayalıyor mu' diye sorarım. 'Evet, mayalıyor' diyorlar. Bir kere yoğurt bozuksa, mayası bozuktur. Aile ne ise, çocuğu odur” dedi.

Bundan sonra konuşmanın şevkine kendini öylesine kaptırdı ki herkesin ağzını açık bırakan şu ifadelerle sözlerini bitirdi:

“Yıllar once Brezilya’da sokak çocuklarını yok etmek için bir örgüt kurulmuştu. Kusura bakmayın, belki biraz anormal gelebilir ama ben şunu istiyorum; Tıp bu kadar gelişti yüz nakli yapılıyor. Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin."


SONUÇ

Okul müdürünün toplantıda söylediği bu sözler, yerelden televizyon kanallarına ve ertesi gün gazete birinci sayfalarına ışık hızıyla ulaştı.

Öğlen saatlerinde Erzurum Valiliği, “Mustafa Aydın’a görevden el çektirilerek, hakkında soruşturma başlatıldığını” duyurdu. Mustafa Aydın, 30 yıllık eğitimciliği bir kaç cümle ile tarumar etmiş oldu.

Bazen bir tek bir kelimenin, tek bir harfin bile hayatı nasıl etkileyeceğine iyi bir örnek atv’de yeni başlayan “Uçurum” dizisinden.

“Uçurum” dizisinin yapımcısı Süreç Film, medyaya yolladığı basın bildirisinde, dizideki kötü karakterlerden kadın satıcısı Nur Sertaç ismini Nur Serter olarak yazdı.

Bu durum, medyanın öylesine hızla dikkatini çekti ki yapılan küçük hata fahiş bir maliyete dönüştü.

CHP Istanbul milletvekili Nur Serter, atv ve Süreç Film’in kendinden özür dilemesini isterken, atv’nın bağlı olduğu Turkuvaz Medya Grubu'nun yaptığı açıklamada “özür”den ziyade “kendini koruma” refleksi dikkat çekti.

Turkuvaz Medya’nın açıklamasında, “olayda bir kasıt olmadığı, bir yanlışlıktan kaynaklandığı” söyleniyor ve Nur Serter isminin dizide geçmediğinin altı çizilerek yöneltilen eleştirilerin “kastı aştığı” ima ediliyordu.

Ancak, profesör olan Nur Serter’in zamanında üniversitede görevliyken “türbanlı genç kızların başını açmak için ikna odaları kurduğu” suçlamasını çağrıştırması gözden kaçıyordu.

Kastın olup olmaması değil, durumun düzeltilmesi gerekiyordu. Yapımcı firma Süreç Film’den “yanlış yazım” nedeniyle bir özür geldi ama yine de büyük bir soru işareti ortada kaldı.