Sitemizde Ara

  
  • Manav’ın “adalet” terazisi
  • Baba milletvekili hukukumuza “hukuk” kattı




RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın olaylı, bir o kadar da “pastaneli” kutlanmasının yarattığı şaşkınlığın arasında, kıyıda köşede kalmış iki ayrı medya kazasından bahsedeceğiz.

Çok dikkatinizi çekmemiş olabilir. Özellikle hukuk alanındaki görevli kişilerin hukuk dışı açıklamaları sıradan bürokratların kazalarından daha yaralayıcı oluyor.

Tıpkı Yargıtay Üyesi Hakkı Manav’ın, iki kızı ve damadının “şaibeli“ tayinleri üzerine yaptığı açıklamalar gibi.

Hakim, savcı ve avukatların üyesi olduğu adalet.org adlı internet sitesinde paylaşılan ilginç bir şiirin, daha sonraki günlerde Yargıtay üyesi Manav’a bir gönderme olduğu ortaya çıktı.

Çünkü, şiirin başlığı; “Benim de babam manav olsaydı”

 

İğnelemeyle birlikte nüktedanlık kokan şiir şöyleydi;

“Babam manav olsaydı kuradan nereyi çektiğim,
Şırnak, Van, Ardahan ya da Hakkari fark etmezdi
Gitmezdim oraya ya da gitsem bile ev tutmazdım, dert etmezdim
Ama benim babam manav değil, bir inşaat ustasıydı.”


Sonradan anlaşıldı ki şiirin yazılma sebebi, Yargıtay üyesi Manav’ın iki kızı ve damadının, Ordu ve Şırnak’taki hakimlik ve savcılık görevlerini sadece bir ay yaptıktan sonra Ankara’da görevlendirilmesiydi.

Henüz meslekte bir kaç aylık hakim ve savcı iken, bakanlıkta deneyim isteyen görevlere getirilmeleri ile ilgili soru işaretleri sürerken, Yargıtay üyesi Manav’ın açıklamaları kafaları iyice bulandırdı.

Hakkı Manav, “kızının nikahında Başbakan Erdoğan’ın şahitlik yapmış olmasıyla” tartışmalı atamalar arasında bir “illiyet bağı” kurmadığını söyledi.

İlliyet bağını reddeden Manav’ın sözleri millete illallah dedirtecek nitelikteydi;

“Başbakanımız nikah şahidi diye mi yapılmış bu atamalar? Herkesin şahidi oluyor Başbakan.
Ben 39 yıllık yargıcım. 10 yıldır Yargıtay üyesiyim. Yıllardır hizmet veriyorum. Kimse bunu silip atamaz.
Hem bakanlıkta kuvvetli olsam söylenildiği gibi ya da böyle bir kuvvetim olsa, bir yerlere gelirdik. Yargıtay Başsavcılığı’na da aday oldum ben, seçilemedim. Neden o zaman kimse yazmadı bu şekilde?”


Manav’ın haklı olduğu bir konu vardı ki, “atandığı görev yerlerinde bir gün bile görev yapsalar, başka bir yere atanmaları” yasa ile mümkün. Ancak, iki kızı ve damadına aynı anda “torpilli yaklaşım” gösterilmesini  de bu hukuk bilgisi açıklayamıyor.

İkinci örnek, AKP Hatay Milletvekili Bayram Türkoğlu’ndan.

Hatay’ın Dörtyol İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde geçen yaz  oğlu İstemi Kağan Türkoğlu’nun “milletvekili oğlu” forsuyla polisleri sıraya dizip, teşhis etmesi üzerine savcılık olaya el koymuştu.

Olayda, adı geçen milletvekili oğlu ve polisler hakkında hazırlanan iddianame baba milletvekilini çok fena halde kızdırdı.

Oğluyla ilgili iddianamede “4 yıla kadar hapis cezası” talep edilmesi, ayrıca “polis memurlarını tehdit etmesi üzerine ikişer kez ceza” istenmesi üzerine milletvekili baba "Türkiye’nin yoğun gündeminde kamuoyunun bu tip olaylarla meşgul edilmesinden üzüldüğünü” belirtti.

Ancak, milletvekili belli ki satır arasında söylediklerinin vahametinin farkında bile değildi;

“Ben Türkiye’de hukukun üstünlüğüne inanan biriyim, adalet herkes için adalettir eşittir, bu eşitlik kavramında Milletvekili de olsa oğlu da olsa emniyet mensubu yada müdür de olsa tepeden tırnağa bu ülkede yaşayan vatandaşların hukukun önünde eşit şekilde adil biçimde savunma hakkı da var yargılanması da söz konusu. Hiç kimsenin bu konuda ayrıcalıklı olma hakkı yoktur.

Ben asillerin hukukundan ziyade hukukun asaletini savunanlardanım. Yani düşküne garibe mazluma hukuk nasıl işliyorsa rütbeli olana makam sahibi olana da her kademedeki yurttaşımıza hukuk aynı şekilde işlemelidir bunu savunuyorum.”


SONUÇ

Hatay Milletvekili ayrıca hukuk üzerine yorum yapmaktan da kendini alamadı;

“Benim şahsen iddianamedeki bu ortaya atılan bu suçlarla alakalı hukuk düzenimizde Türk hukuk sisteminde bir düzensizlik bir uygunsuzluk görüyorum.”

Belli ki her iki olayda da hukuk kendi lehine işlediğinde “sorunsuz”, aleyhine işleyince “uygunsuz” hale geliyor.

Tıpkı Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının “uygunsuz” sayılması gibi.

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının tozu dumanı arasında kalan talihsiz bir açıklamaya da değinmeden geçemeyeceğiz.

Taksim’deki Atatürk Anıtı’na çelenk bırakma hamlesinde, CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın, aralarında 1. Ordu Komutanı’nın da bulunduğu askerlere dönüp, “Sizin koruyamadığınız Cumhuriyete, koyamadığınız çelenge biz sahip çıkıyoruz” diye çıkışması CHP’nin “halk” tarafında durup puan kazanma hamleleriyle çelişen bir resim çizdi.

Ayrıca, sivil bir siyasetçinin ordudan medet umması da bir başka “uygunsuzluk”tu.