Köşe yazanlar, haftalardır köşelerinde
birbirlerini sorguluyorlar... Atışıyorlar... Niye?

  • Azime ACAR


Bir gazetenin kendini tanıtmak için her şeyden önce "ipe çeyiz dizer gibi" köşe yazarı dizmesi olgusuyla 1980'lerde tanıştık.

O güne kadar her gazetede birkaç adet bulunan yazarın yerini, siyasetten ekonomiye, spordan kültüre gazetenin tüm sayfalarını dolduran "köşeler" aldı.

Ve, dünyada gazete okuyan kişi başına en yüksek köşe yazarına sahip ülkelerden biri oluverdik.

Ahmet İnsel, Radikal İki'de 28 Ağustos'ta yayınlanan köşesinde bu bilgilerin ardından şu çarpıcı değerlendirmeyi yapıyor;

"Dilediğini yazmak, yüksek sesle düşünmek ya da sayıklamak, konu bulamadığında bir gece önceki yemeği yada gezmeyi anlatmak özgürlüğüne sahip bir dolgu sorumlusuydu artık. Üstelik o bir köşe yazarıydı, sözünün ağırlığı vardı. Yaptığım ucuz bir benzetme belki ama, bu köşecilik mertebesinin, iktisadi büyümenin köşe dönmek, iktisadi rekabetin köşe kapmak olarak algılanmasıyla bir ilişkisi var gibi geliyor. Kendisi okuduğu haber ve yorumlardan şahsi bir fikre sahip olmak yerine, bellediği dört-beş köşecinin görüşleriyle fikir sahibi olmak da, köşe dönmeciliğin fikri seviyedeki uzantısı çünkü. Dolayısıyla köşecilik bir toplumsal talebe de tekabül ediyor. Bugün gazetelerde köşe dolgusu işini hakkıyla yapanlar da var, bunu şişirenler de."

29 Ağustos'ta Yeni Şafak Yazarı Bekir Hazar'ın ise "Televizyonculuk mu, gazetecilik mi zor?" başlıklı yazısında yazarlara ilişkin değerlendirmesi şöyle;
"Gazetecilikten gelme yazarların yazılarını kaleme alırken çok zorlandıklarına inanıyorum ben. Kelime kelime nakşettiklerini, defalarca değiştirip tekrar yazdıklarını hissediyorum. Televizyon dünyasından gelme köşe yazarları farklı bana göre. Mesela Ahmet Hakan Coşkun, Reha Muhtar, Ali Kırca, Mehmet Ali Birand, Savaş Ay gibi isimlerin gazetedeki yazılarında sanki fazla uğraşmadıklarını, 15 dakikada bitirdiklerini düşünüyorum."

Meral Tamer iki haftalık izninde gazete köşe yazarlığından gazete okurluğuna geçiş yaptığını ve hayrete düştüğünü dönüşündeki ilk iki yazının konusu yapıyor. 1 ve 2 Eylül günleri yayınlanan köşesinde, "İşini usulüyle yapan değil, sansasyon yaratabilen öne çıkıyor ve artık bu beni her geçen gün daha fazla rahatsız ediyor" diyen Meral Tamer'in yorumu şöyle;
"Eğlence dünyasının normları, siyaset dahil hayatın her alanını ele geçiriyor. Oranın ölçüleri, adım adım hayatın diğer alanlarını işgal ediyor. Önemli olması gereken önemsizleşiyor. Basarı işini iyi yapmakla değil, görünürlülükle ölçülüyor. Cıvımanın değerleri, giderek temel medya değerleri haline geliyor. Ve tüm bunlar benim içinde yer aldığım sektör marifetiyle hayata geçiriliyor."

Mehmet Barlas, 10 Ağustos'taki yazısında, "Ne zaman ki memlekette işler iyi gider, köşe yazarları birbiriyle uğraşmaya başlar" diyor.

Ve, ertesi gün 11 Ağustos'ta, Yazgülü Aldoğan Posta Gazetesi'ndeki köşesinde Barlas'ın bu yaklaşımını yerden yere vuruyor:
"Köşe yazarları birbirlerine neden sataşırmış? Bütün bir yaz mevsimini Reha Muhtarla Karagöz Hacivat tuluatı yaparak geçiren Mehmet Barlas, dünkü yazısında "ne zaman ki memlekette işler iyi gider, köşe yazarları yazacak şey bulamayıp birbirleriyle uğraşmaya başlar. Ne zaman iktidar hata yapmaya başlar, "ne olacak bu memleketin hali" diye alışılmış yazılarını yazar" diyor. Yazarlar şimdi birbirleriyle uğraştıklarına göre demek ülkenin durumu iyiye gidiyor! Şehit cenazeleri, bebek Ölümleri, işsizlik, tercih sarmalındaki OSS ve OKS kurbanlarını hiç önemsemiyor olacak. Barlas ki kendisi de aynı günkü bir başka yazısında Demirel'le söyleşi yapan Yavuz Donat'tan, Ecevit'le yakınlığı bilinen Fikret Bila'ya kadar sataşmadık isim bırakmıyor. Ne denir, aleme verir talkını, kendi yutar salkımı mı?"

Ancak, Mehmet Barlas bu polemiği seviyor ve 4 Eylül günü Sabah İşte İnsan'da yazdığı yazısında, köşe yazarlarının birbirleri hakkında yazmalarını yine "siyasi istikrara" bağlıyor;
"Siyasi istikrar, gazetecilerin gözünde politikacıları ikinci plana itti. Magazin konuları da köşe yazarlarına yetmeyince, kendileri ve meslektaşlarıyla uğraşmaya başladılar."

KÖŞE YAZMANIN
ALTIN KURALLARI


Köşe yazarları birbirlerini masaya yatırırken, Serdar Turgut, köşe yazarı olmanın altın kurallarını açıklayıverdi.
30 Ağustos günkü yazısında verdiği 16 altın kuraldan ilki köşe yazarı kapışmalarına ilişkin;
"Gazetede ilk yazınızda medyada var olduğu söylenen 600 küsur yazardan şikayet ederek yazı serüveninize başlamayın. Bu konu artık gerçekten baymış durumda..."

16 maddelik kurallar listesinin sonuncu maddesini de verelim:
"Bana şöyle yaptılar, böyle davrandılar diye ağlaşmak bir yazara yakışmaz. Yazar kendi ağlamasını yazısında yapar ve de başkalarını ağlatır."

Peki ya okur? Tüm bu toz duman içinde, bazıları konuya okur açısından yaklaşıyor.

15 Ağustos'ta Oray Eğin Akşam'daki köşesinde, şu yorumu yapıyor; "Hepimiz günah çıkarmamız gereken bir noktadayız artık... Türk okurunun, Türk gazetelerinin aslında hiçbirimize ihtiyacı yok."

28 Ağustos'ta Refik Durbaş da Sabah'taki köşesinde tartışmaya bu noktadan yaklaşırken, bilgi ve belge çağında gazete okurunun neredeyse yazar kadar donanımlı olduğunu hatırlatıyor. Durbaş, yazısında Çetin Altan'ın geçmişteki şu sözlerinden aktarıyor:
"Bir yazar okurunun bilgisi ve görgüsü altına düşmüşse, onun düşünce düzeyinden düşük yazılar yazıyorsa, artık bitmiştir; okunmaz olur."

Çetin Altan, kalem ustalığını bu konuda da sergiliyor!

KÖŞE YAZARLARI TARTIŞMASINDAN
BİRKAÇ ÇARPICI ÖRNEK:


Fatih Altaylı: "Ne zaman adam oluruz? Baş yazarla yatınca yazar olunmayacağını anladığımız zaman..."

Yeni Asır Pazar Editörü Yücel Elidemir: "İstanbul'a uzaktan bakan bir gazeteci olarak bilir bilmez taraf olamam ama 20 yıllık tecrübelerime dayanarak iki kelam etmeyi de hak bilirim...Bizans entrikalarını iyi bilenler, alt oyucular, dedikoducular, yalancılar,başka kelime bulamadığım için; yalakalar, işine cinselliği bulaştıranlar, fitne fücurlar, alt kültürler,paraşütle inmişler baş tacı edilebiliyor. O yüzdendir ki bıngıldağı kapanmamış bazıları müdür olabiliyor ya da Türkçe bilgisi tarağı gördüğünde E diye bağırdığı yıllardan bir adım öteye geçememişler köşe yazarlığına soyunabiliyor."

Bekir Coşkun: " ... Keza, yazarlar yazılarını kaldıkları otellerden yazıyorlar belli. Çünkü 'Denizlerde kirlilik sorunu ve çözüm yolları' gibi enteresan laflar ediyorlar. Üç cümle sonra dayanamayıp asıl meseleye geliyorlar: Bodrum'un en güzel balıkları ..... restoranda yapılır, kırmızı şarap ve inanılmaz güzellikteki manzara ile Asım Usta'nın elinden hazırlanmış muhteşem salata..."