• Haber “ayıklama” sanatıdır...
  • Gülben Ergen bir röportaja nasıl hazırlandı?... Manage etmekten mis-management’e kayma hikayesi....

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı

“Gazeteci milleti”
sözü Hasan Cemal’e aittir.
“Eğer gazeteci milletinin ne istediğini bilirsen, onunla sağlam bir ittifak yaparsın” kuralı  ise her zaman işlemez. Medya management ustalık işidir ve süreklilik ister.

Gazetecinin veya gazeteci milletinin karşısına her çıkışta aynı performansı göstermen gerekir.  Aksi takdirde gazeteci farklılığı hemen tespit eder, not defterine işler, bir gün gelir mutlaka kullanır. Medya management işi arada sırada yapıldığında ise adı medya mis-management olur.

Geçen hafta (20 Temmuz) Milliyet Gazetesi’nde çıkan röportajı ve sonrasındaki bir eleştiri,  Gülben Ergen’in “fazlasıyla kontrollü medya ilişkileri”ne dikkatimizi celbetti.

Detaylara baktığımızda, belli ki Ergen bu röportaja çok iyi hazırlanmış.
Medyanın istediği başlığı vermeyi kafasına koymuş.


Röportajı yapan Zeynep Özkartal zaten yazının hemen girişinde bunun altını çiziyor:
Gülben Ergen ile buluşmak kolay olmadı. E-mail’ler, telefonlar, mesajlar, sonra yeniden telefonlar... Nihayet evinin kapısındayım. Orman içinde, kocaman bahçeli, çok ferah bir ev... Kapıdan girdiğimde karşımda kucağında bebeği, neredeyse makyajsız, sade bir kadınla karşılaştım. ‘Aç mısın, Allahaşkına bir şey ye’ diyen, bahçesinden biber koparıp ikram eden, çocuğuna şeftali rendelemek için izin isteyen bir kadın...Hoppala, ben Gülben Ergen’e gelmiştim. Meğer artık o Atlas’ın annesiymiş...

Ergen, “Ben artık Atlas’ın annesiyim” manşetini gazetecinin kucağına koyarken, bir yerde sakil duran bir şeyler de yapıyor belli ki.
Çünkü, aynı röportajı didikleyen ve bir “haber ayıklaması” yapan Pakize Suda, Cumartesi günkü Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde “Gülben Ergin’i takdir ettim” derken,  hafiften ti’ye alıyor:

“Sen kalk, röportajın orta yerinde çocuğuna şeftali rendele.
Gülben Ergen fukara değildir. O şeftaliyi rendeleyecek başkaları vardır evde mutlaka.
Ama hayır, röportaja ara veriyor, şeftaliyi kendi rendeliyor.
Ki o Gülben Ergen, işinde gayet profesyonel biridir ve o röportajın işin önemli bir kısmı olduğunu da bilir.

‘Ama çocuk söz konusu olunca normaldir’ diyeceksiniz.
Tamam çocuğun ateşini ölçmek için yahut ne bileyim uyutmak için kalksa...
Hani olur ya, annesinden başka kimseyle uyumuyordur... Fakat şeftali rendelemekten bahsediyoruz. Ha, belki de başkasının rendelediği şeftaliyi yemiyordur Atlas bebek, olabilir.

Neyse uzatmayayım, sahiden de çok takdir ediyorum Gülben Ergen’i.
Değil mi ki kalktı o şeftaliyi rendeledi, röportajı yapan Zeynep Özkartal’ın bunu bize duyurmasını sağladı...”

Pakize Suda, Gülben Ergin’in yapmaya çalıştığı medya management'in nasıl bir mis-management’a dönüşüp geri teptiğini şu sözlerle altını çiziyor;
“Ne yöntemiydi yahu onun adı? Hani kendinden bir paket oluşturup sunuyorsun?....”

 

SONUÇ
Enis Berberoğlu, 27 Temmuz Pazar günkü Hürriyet’teki köşesinde, geçen yıl kaybettiğimiz gazeteci Ufuk Güldemir’e atfen bir gazeteciilik refleksini anlatıyor;
“Rahmetli Ufuk Güldemir, medyada editörlüğe soyunan gençlere bana çok anlamlı gelen bir öğüt verirdi. Mealen aktarayım; Gazetecilik aslında ayıklama sanatıdır. Gerçekten de haber lüzumsuz detaydan ve kenar süsünden kurtuldukça ortaya çıkar.”
Enis Berberoğlu
, Ufuk Güldemir’in bu tespitini Ergenekon davasıyla  ilişkili aktarıyor.

Pakize Suda ise bu usta gazetecilik taktiğini Gülben Ergen’e başarıyla uyguluyor.
Gülben Ergen’in vermek istediklerinden kendi haberini “başarıyla ayıklıyor.”


* * *

Unutmayın medya kazası can almaz, itibar alır!