• İfadeye “köfte-ekmek” kokusu nasıl sindi?
  • Gazeteciden soru sorma teknikleri... Her cevaba tav olmama halleri...
  • Hikmet Sami Türk, “İçim rahat“ niye diyemedi?... Basit bir soru karşısında nasıl afalladı?

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı



Japonya’nın 10 milyon tirajlı ünlü gazetesi Yomiuri Shimbun’un künyesinde şu sözler yazar:
"Okuyucu, cesur kalemlerin yazabildiklerini arar."

Bu gazeteciliğin gözü karalıkla cesaret arasındaki gidiş gelişinin aslında kısaca özetlenmesidir.

Geçen hafta Milliyet Gazetesi, önümüzdeki yıllarda çok konuşulacak bir özel habere imza attı.
Ergenekon soruşturması çerçevesinde Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’ün İzmir’de Ergenekon savcılarına gizlice sekiz saat boyunca ifade verdiğini ortaya çıkarıp, manşetten hafta başında tüm Türkiye’ye duyurdu.

Haber tüm detaylarıyla buluşmanın inceliklerini veriyor, ancak gazetecinin merakını celbeden bir çok soruyu da beraberinde getiriyordu.


Nitekim, haberin yayınlandığı gün Hilmi Özkök’ün telefonu hiç susmadı.

Gazetecilerin ortak “sorgu” noktası Hilmi Özkök’ün söylediklerinden çok “ifadenin veriliş biçimi” ve “hangi ortamda” yapıldığıydı.

28 Nisan Salı günü Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde Genelkurmay eski Başkanı ile arasında geçen telefon konuşmasını aktaran Ertuğrul Özkök’ün sorgulama havası dikkat çekiciydi;

“İfade alınması sekiz saatten fazla sürmüş. Paşam demek ki çok fazla şey anlattınız.
‘Hayır o kadar uzun konuşmadık’ dedi.

Öyleyse sekiz saatte neler oldu?
İşte bu noktada ifadenin alınmasının şekli, görünümü hakkında ilginç bazı bilgiler verdi.

‘Önce adli hazırlık yaptılar, arkasından sohbet ettik. Bu arada sigara molaları verildi. Ben içmiyorum ama savcılar içiyordu.”

Özkök, Genelkurmay eski Başkanı'nın ifadesindeki “yemekli” bölüme özel olarak takılmıştı;

“Tam bu noktada ilginç bir ayrıntı daha anlattı.
Savcılarla birlikte öğle yemeği yemişler.
Hayatımda ilk defa yemekli bir ifade alma örneği görüyorum.
Zaten en çok bu ayrıntıya takıldığım için
‘Savcılar, Özkök Paşa’ya çok özel bir ihtimam göstermişler’ diyorum.”

Gazetecinin sıradan bir bilgiyi, haberi süslemek ve algısını kuvvetlendirmek için nasıl takıldığına ilişkin ikinci örnek Milliyet’ten, Fikret Bila’dan.

Yine aynı gün Fikret Bila, Hilmi Özkök’ü telefonla arıyor ve aralarında şu konuşma geçiyor;

“İfadenizin sekiz saat sürdüğü belirtildi?

Sekiz saat sürdü ama aralar verildi. Bir kere bunun bir hazırlık safhası var, ifadeye geçmeden önce bazı hazırlıklar yapılıyor. Sonra öğle yemeği için ara verildi. Savcılarla köfte ekmek yedik. Sonra sanıyorum savcılardan birisi sigara içiyordu,  bazen sigara arası da verdik. Sonra dinlenmek için de ara verildi. Yani sekiz saat toplam süre.”


Fikret Bila, yenilen yemeğin “köfte ekmek” olduğu detayını verirken, görüşmenin hangi ruh halinde gerçekleştiğini de resmetmeye çalışıyor.

Gazeteci sorgularken, köfte ekmeğin kokusunu da araya sıkıştırıyor ister istemez.

SONUÇ
Gazetecinin “duyguyu anlatmak” için yaptığı sorgulamaya en çarpıcı örneklerden birisi de NTV spikeri Banu Güven’den geldi.

Canlı bombalı suikast girişimine maruz kalan Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk, aynı gün NTV’de Banu Güven’in konuğu oldu.
Böyle bir suikast girişimini kıl payı atlatan Türk’e, Güven’in ilk sorusu yine duygular üzerine oldu;

“Neler yaşadınız? Neler hissettiniz bugün?” derken, Türk’ün gelen cevabı hem bir medya kazasına zemin hazırlıyordu hem de gazetecinin sorgulama genini harekete geçiriyordu.

Türk, 2000 yılındaki “Hayata Dönüş” operasyonlarından beri “benzeri tehditlerle karşılaştığını” söylerken "Bu hiçbir zaman bizi yolumuzdan çeviremez” deyince, Banu Güven, gazeteci refleksini gösterip, zor soruyu yapıştırdı:

"32 kişinin hayatını kaybettiği, adıyla çelişkiye düşmüş bu operasyon konusunda içiniz rahat mı? Bir hukukçu olarak davanın zaman aşımından düşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?"

Hikmet Sami Türk, soruya alenen bozuldu.
Ve sorunun bir bölümüne cevap vermeyi tercih etti;

"Bir defa şunu söyleyeyim. Olayda 2 jandarmamız şehit oldu, 12 tutuklu ya da hükümlü yaşamını kaybetti. Bunlar çok üzücü olaylar. Bu çeşit çok sanıklı davalar kolay kolay çözülmüyor. Keşke daha evvel sonuçlansaydı. Keşke karara bağlansaydı...”

Ama Banu Güven, Hikmet Sami Türk’ü sorgulamakta ve şu anki duygusunu öğrenmekte gayet kararlıydı.

Banu Güven’in eski Bakan’a hatırlattığı olayı, hatırlamayanlar için anımsatalım.

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler, F tipi hücre sistemine geçişi engellemek amacıyla 20 Ekim 2000 tarihinde açlık grevi başlatmış, eylemin 19 Kasım’da ölüm orucu'na dönüştürülmesi üzerine 19 Aralık tarihinde Bayrampaşa Cezaevi’nde “Hayata Dönüş” operasyonu başlatılmıştı.
Banu Güven, soruyu bir kez daha "Peki sizin içiniz..." diye tekrarladı ama Hikmet Sami Türk, bu kez de soruya alenen cevap vermeyip “Bak giderim” yapıp, kaşını gözünü oynattı.

NTV spikeri kararlıydı.
Bu kez soruyu biraz yumuşattı ama içerik aynıydı;

“Bu operasyon başka türlü gerçekleşmiş olsaydı diye düşündüğünüz oluyor mu sayın Bakan?”

Bakan, burnundan soluyarak bir şeyler söyledi ama cevap “içinin rahatlığını” anlatmıyordu.

Ama bu ortamda, gazetecinin sorgulamasının hedefi olacağını da bilmek durumundaydı.

Eski Bakan belli ki suikast girişiminden kurtulmanın etkisiyle böyle bir medya sorgulamasına hazırlıksızdı.

Medya kazası da kaçınılmaz oldu zaten…