• Bana Avrupa yolları, senin mamana kurşunlar
  • Analizde doğru söyler, medyada şaşar
  • Sehven yanlışlık üzerine Tarım Bakanlığı’ndan bir trajik komedya

 


RAPORU HAZIRLAYANLAR:

Azime Acar & Ender Bölükbaşı

 

Yanlış yazmadık. Doğrusu ehlen ve sehlen.

Yani Arapçada “Hoş geldiniz, sefa geldiniz, artık emin ellerdesiniz” demek.


Tarım Bakanlığı’nın piyasadan topladığı gıda örneklerinin analizi sonrasında yaptığı açıklamada gördük ki ne ehlen’iz, ne sehlen’iz… Hatta sehven’iz.


Nedenine gelince... Tarım Bakanlığı geçen hafta özellikle hazır gıdalar üzerinde yapılan analizlerin sonucunu açıkladı.


Açıklama, 122 bebek mamasının üçünde sağlığa ciddi zarar verecek kurşun bileşimleri bulunduğu yolundaydı.


Buraya kadar her şey medeni bir ülkedeki uygulamalara benzer ve iç rahatlatıcı gibi görünüyordu.


Ancak, Bakanlığın “içinde kurşun bileşimi bulunan üç mama firmasının” ismini zikretmemesi ve sonrasında firmalardan gelen tepki üzerine “çark” etmesi her şeyin üzerine sadece kurşun bileşimi değil, tuz biber ekti.


Tarım Bakanlığı’nın ikinci açıklaması resmen Medya Kaza Raporları’nın hitleri arasına girecek nitelikte.


İlk açıklamadan üç gün sonraki açıklamada “resmi” bir dille “bebek mamalarındaki zararlı kurşun oranının ağızlarından kaçtığını” duyuruyor.


 Nasıl mı? Bakın şöyle deniyor açıklamada:


“Bebek mamalarında ağır metal olarak kurşun tespitinin yer aldığı tabloda, olumsuz numune sayısı sıfır olması gerekirken, sehven (yanlışlıkla) üç olarak yer almıştır.”


Bakanlık, kurşunları havaya sıkıp, “Ben ettim, sen eyleme”ye getiriyor.


Fatih Altaylı, Habertürk’te, Pazar günkü köşesinde Tarım Bakanı Mehdi Eker’e verip veriştiriyordu:


“Açıklamayı yapanlar, akıllarınca üç firmaya zarar vermemek için böyle yapıyor. Ama açıklama böyle yapılınca 122 ürün birden zarar görüyor.


Üç sahtekar halk düşmanı firma için gerisi de güme gidiyor. Çünkü hangisinin zararlı olduğunu bilmeyen ,öğrenemeyen hepsinden uzaklaşıyor.


Hoş, Bakanlık mamalarla ilgili açıklamayı dün geri çekti.


Ancak aynı Bakanlık verilerine göre mama dışında 22 bin 172 üründen 1.171’i tehlikeli bulundu. Ve yine marka belirtilmemişti…”


Bakanlığın analizinde “firma adı verilmeden” pekmezden dondurmaya, kanatlı hayvan etlerinden bala kadar pek çok gıda ürününde “olmaması gerekenler” resmen resmi geçit yapıyor.


SONUÇ


Fatih Altaylı köşesinde Bakan Mehdi Eker’e “Böyle açıklama mı olur?  Ben bir bakan hakkında ağır bir açıklamada bulunsam, adını vermeyip bütün kabineyi töhmet altında bıraksam doğru olur mu?” diyerek “resmen açıklayın bu firmaların adlarını” diye çağrısını yineliyor.


Peki, yıllardır üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği’nde durum ne?


Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (European Food Safety authority EFSA) adlı kuruluş her türlü gıda güvenliğini hem denetliyor hem de kamuoyunun bilgilendirilmesi konusunda yetkili makamları zorluyor.


Bir üreticinin ürettiği ürünlerin sağlığa zararlı olduğuna kanaat getirmesi durumunda da ürün hızla pazardan çekiliyor, ilgili otoriteye haber veriliyor ve bu tarz bir ürün tüketiciye ulaşmış olsa bile ürün sadece raftan değil, tüketicinin evinden bile toplatılıyor.


Üreticinin cezası ise bizdeki gibi sadece “para cezası” ile kalmıyor, lisans iptaline kadar iş varıyor.

Yani, mesele “insan sağlığı” olunca akan sular duruyor. Bizim için değil, Avrupalılar için.

 
Benzer bir tutum Gıda İşverenleri Sendikası’nda da görüyor. Sendika Başkanı Necdet Buzbaş, “Bakanlık marka ismini açıklarsa suç işler. Çünkü yasanın cezai hükümleri bölümü buna izin vermiyor” diyor.


Ancak, bir ay önce yürürlüğe giren yeni bir yasa var, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu.


Buna göre, Bakanlık “isim” verebiliyor. Vermesi gerekiyor. Hem de sehven (yanlışlıkla) değil, güzellikle…