• Ordu’nun dereleri aksa yukarı aksa
  • Dersimli Kemal’den Dersimli Kemal’e…

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı



"İklim değişir Akdeniz olur, gülümse" diyordu, Sezen Aksu’ya ilham veren Kürt aydın Kemal Burkay’ın o ünlü ve güzel şiirinde.

"İklim Akdeniz olsun" diyoruz ama iklimin, Türkiye’nin sert rüzgarlarının estiği kuzey bölgelerine her an kayması muhtemel.

İşte Karadeniz’den bir örnek.

Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen, kentteki Osmanlı, Rum ve Ermeni mimarisinin özelliklerini yansıtan 150-200 yıllık tarihi evlerin restore edileceğini açıklayınca, “Rum” ve “Ermeni” kelimelerinin kullanılmasından haz etmeyen bir bilim adamı açtı ağzını yumdu gözünü.



Ordu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Doç. Dr. İsmail Doğan, Rum ve Ermeni evinin restorasyonuna karşı çıkışını bilimsel (!) bir dille şöyle açıkladı:

"Vatandaş olarak, bir bilim adamı olarak itiraz ediyorum.
 
Her gördüğü taş evi Ermeni evi zanneden, her gördüğü cumbalı evi Rum evi zanneden zihniyeti kınıyorum.

Mimari, coğrafyaya bağlıdır. Anadolu’da kerpiç ev kullanırsın, taşlık bölgede taş ev kullanırsın, ağaçlık bölgede kagir ev yaparsın.
 
Bu Karadeniz Bölgesi’ne yönelik mimaridir. Bunun adını Ermeni, Rum koymak yanlıştır. Evet tarihi eserlerin korunması, restore edilmesi lazım ama bunu yaparken de adını doğru koymak lazım."


Bu savunmasına en önemli dayanağı ise Ermenistan’daki Türk eserlerinin restorasyonuna verilebilecek olası tepkiyi örnek gösterdi:

"Erivan’daki Türk eserlerinin bir tanesini restore edin. Bu restorasyonu yaparken de ‘Türk evini restore ediyoruz’ diye manşet atın. Buna müsaade eder mi Ermenistan? Peki siz hangi akla hizmetle ‘Ordu’da Ermeni ve Rum evlerini tadilat ediyoruz' diyebiliyorsunuz?..."


SONUÇ

Bilim adamına cevap, okurdan geldi.

milliyet.com.tr’deki haberin altına gelen yorumlardan ikisini aktaralım:

"Tarihi bir değer taşıyorsa tabiki retore edicez, ayasofyayı, sümele manastırını, efes antik kentini yıkalım o zaman otel motel bişey yaparız yerlerine.” (Muhammet Doğan)

“Bu topraklar üzerinde ki Ermeni, Rum, Bizans, Roma vb. tüm tarihi eserler, mekanlar ve yapılar, artık bizim tarihimizdir. Bunların hepsine sahip çıkarak; ne kadar zengin bir coğrafyada yaşıyor olduğumuzu tüm dünyaya gösterebiliriz. Diğer taraftan, bahsi gecen ve diğer Türk eserlerini sınırları içerisinde barındıran ülkelerin, bunlara sahip çıkmayarak ileride pişman olacakları hataları bizde mi yapalım?” (Ahmet Yesevi)

Siyasi iklimin "Akdenizleşmesine" bir duygusal engel de Kemal Burkay’ın 31 yıl sonra Türkiye’ye, vatanına geri dönüşünde yaşandı.

Belki de bir Kürt aydını olarak ve daha da önemlisi memleketlisi olarak en önde “Hoş Geldin” demesi beklenen CHP lideri Kılıçdaroğlu nedense bu siyasi fırsatı es geçti.

Meclis kapanır kapanmaz, teneffüs zilini duyan çocuklar misali mazbatalarını alıp çil yavrusu gibi kendilerini tatile veren CHP yönetim kadrosu belli ki Burkay’ın gelişini atlamış.

Bu da yetmezmiş gibi Burkay’ın gelişinden on gün sonra CHP lideri Kılıçdaroğlu bir soru üzerine kerhen, “Kemal Burkay’a hoş geldin diyoruz tabii” diye açıklama yapıp, “Kendisini aramak adına bir ön yargım yok” deyiverdi.

Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’na yine adaşı Dersimli Kemal Burkay’dan olası bir cevap onun şiirlerinden gelecektir diye düşünüyoruz:

"Yaşamak kurşuna dizilmez ki,
Kurşuna dizilmez ki göğün mavisi,
Yağmur, şimşek ve tohum,
Bin çiçek açar sesim,
Sesim kurşuna dizilmez ki"


Burkay’ın gelişini siyasi fırsata ustalıkla çeviren ise Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç oldu.  

Arınç, “insanların fikirlerinin değiştiğini ve kendisinin de bir zamanlar düşman olduğu Nazım Hikmet’in mezarını Rusya’da ziyaret ettiğini” hatırlatarak, hem twitter üzerinden hem de TV ekranlarında “Kemal Burkay’a hoş geldin” derken, Nazım’ın hasret şiirini bile okudu.