• Siyasetçiden “siyaset ağalığı”na terfi edilir mi?
  • Şişenin dibinden büyüteç olmaz!
  • Bu demokrasi “herkese lazım”, polise bile...


RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
 


Hatay’ın Dörtyol ilçesinde, “AKP milletvekilinin oğlunun polisler tarafından darp edildiği” iddiası üzerine “Emniyet’te görevli bütün polislerin sıraya dizilip, teşhis edilmesi” görüntüleri siyaset ağalığının sinyallerini mi verdi diye düşündürdü.

İlk cümlemiz biraz uzun oldu ama olayın hem garipliği hem de çetrefilliği karşısında daha kısa bir cümle kuramadık.

AKP Gençlik Kolları üyesi Ömer Uzun, aynı zamanda Dörtyol İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün kantinini de işletiyor. 29 Haziran günü kantine gelip tost isteyen polis memuru Alper Atilla’ya “Yapamam, malzeme yok” deyince, tartışma çıkıyor.

İddialara göre, Ömer Uzun, hızını alamayıp, siyaset ağalığının verdiği güçle, “burala burala hepsi benim” dercesine, polis memurunu “sürdürmekle” tehdit ediyor. Yetmiyor, arkadaşı olan AKP Hatay milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun oğlu İstemi Kağan Türkoğlu’ndan yardım isteyip, Emniyet Müdürlüğü’ne çağırıyor.

Milletvekilinin oğlu da yanında danışmanları olduğu söylediği kişilerle Emniyet’e gelip, polis memuru Alper Atilla’yı, “Üzerindeki üniformayı çıkarttıracağım” diye tehdit edince, olaya Komiser Yardımcısı Murat Emer müdahale ediyor, polislerle bir arbede yaşanıyor.



Milletvekili oğlu, olaya öylesine içerliyor ki, belli ki babasını arayıp, “Darp edildim” diyerek, yardım istiyor.

Oğlu darp edilen milletvekili baba, hemen Valiliği, Emniyet Müdürlüğü’nü, İçişleri Bakanlığı’nı ayağa kaldırıp, 260 dakika içinde “savcılık soruşturması” açılmasını sağlıyor.

“Ne var bunda, adalet hızlı olmuş” diyebilirsiniz ama bundan sonrası tam bir medya kazaları zinciri.

Savcılık o kadar hızlı hareket ediyor ki, “Emniyet’teki görevli bütün polis memurları apoletlerini çıkarıp, ellerine sıra numarası verilerek”, milletvekilinin bıyığı yeni terlemiş oğlunun karşısında el pençe divan “teşhis için” diziliyor.

Bu arada, dizilmiş polislere, “küfür bile etseler sesiniz çıkmasın” uyarısı da ihmal edilmiyor.

Olayın ortaya çıkmasını sağlayan ise “teşhis” sırasında çekilen görüntülerin basına sızması veya sızdırılması.

Belli ki milletvekili ve oğlu, teşhis sonrasında Komiser Yardımcısı Murat Emer ile Alper Atilla’nın hızla “görevden el çektirilmesi” ile olayın kapanacağını düşünmüş.

Ama, muhtemelen bu olaya içerleyen Emniyet’ten birileri adli soruşturma görüntülerini medyaya sızdırmış.

Polislerin “Olağan Şüpheliler” filminde olduğu gibi "suçlu” muamelesi görmesinin görüntüleri öylesine infial yarattı ki, AKP Hatay milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu, medyaya açıklama üstüne açıklama yapmak durumunda kaldı;

“Aslında masum ölçekte bir olay abartılı, maksatlı yansıtılmış. Gençlik Kolları Başkanı’yla alakalı ufak bir tartışma yaşanmış. Oğlumun da çok yakın arkadaşı. Oğlum ‘Ben gidip bir bakıp geleyim’ dedi.

Danışmanımla birlikte emniyete gitmişler. Polislerde sanki emniyete baskın var gibi bir algılama olmuş. Önceden de herhalde fark edememişler oğlum olduğunu.

Daha sonra danışman
‘Bu vekilimizin oğlu’ demiş. İtme, kakma olmuş, ciddi bir darp olayı yok. Biraz tartaklamaya kalkmışlar çocuğu.



Mesele adliyeye intikal edip, teşhise başvurulunca doğal olarak görevli arkadaşlar kimlerse sıraya koydurup teşhis ettirmeye çalışmışlar. Bizim böyle bir talebimiz yok, oradaki idarecinin tutumuna bağlı. İnsanlar maalesef öküz altında buzağı arıyorlar.”

Medyanın tam görevinin de “öküzün altında buzağı arama” olduğuna bir destek Hatay Valiliği’nden geldi.

Valilik, olaydan bir ay sonra, bu aşağılayıcı görüntülerin nedenini açıklama gayreti içine düştü ve teşhis için “savcılığının talimatı ile gerçekleştirilen rutin bir soruşturma işlemi” diyerek, topu savcılığa attı.


SONUÇ

Sonuçta, “sürülen” iki genç polis için Emniyet içinde de destek amacıyla imza kampanyası başlatıldı.
 
Şimdiye kadar hep “işkence” ile suçlanan polisin böyle bir muameleye tabi tutulmasını bir “demokrasi ve gelişmişlik göstergesi” olarak görenler de oldu.

Radikal yazarı Yıldırım Türker bunlardan biri;

Bizde burnundan tek bir kıl aldırmayan polis teşkilatı ve kolluk güçlerinin kural tanımazlığı, hesap vermezliği, bütün suçlarından aklanıvermesi düşünüldüğünde elbette anlamakta güçlük çekeceğimiz; karşısında şaşkınlıktan gıptaya kadar bin bir ruh haliyle serseme döneceğimiz bir görüntü.”

Yıldırım Türker’in duruma “şişe dibinden yaptığı mercekle” bakarken, aynı hafta “işkence ve tecavüz” dosyalarında ismi geçen Sedat Selim Ay’ın İstanbul Terörle Mücadele’nin başına getirilmesini herhalde gözden kaçırdı.

Ayrıca, “260 dakika içinde teşhis için harekete geçen” savcılığa, Milliyet Gazetesi’nin “Ankara’da Hopa protestoları sırasında dövülen Dilşat Aktay’ın bir yıldır kemiklerini kıran polisleri teşhis için beklediğini” hatırlatmasını da gözden kaçırmış anlaşılan.

Medya, tüm bu çelişkileri cımbızlayıp ortaya çıkarıyor. İktidar partisinin milletvekilinin oglu olmasa savci bu kadar hızlı harakete geçer miydi o biraz şüpheli.
 
Siyasetteki ağalık döneminin bu görüntüleri, besbelli AKP içinde de rahatsızlık yaratmış olsa gerek ki, Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, yazılı bir açıklama yaparak, “Emniyet mensuplarının basına yansıyan görüntülerde olduğu gibi bir muameleye maruz kalmasını parti olarak tasvip etmiyoruz” dedi.

Olayın doğrudan muhatabı İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise, “Olur, geniş açıdan bakın. Çözeriz, çözülür. Başka sıkıntı olmasın” deyip, ortaya karışık bir şeyler söyledi.

Adı “tecavüz” ile anılan Sedat Selim Ay’ın atamasıyla ilgili gazeteci sorularını ise “Haberi incelemedim” diye geçiştirdi.