• Alex’in en güzel golü
  • Futbolun Pavarottisi Alex’in vay başına gelenler


RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
 


Bir röportaj ustasının konuklarını şaşırtma taktiğini paylaşarak başlayalım bu haftaki yazımıza.

Taktiği nereye mi bağlayacağız? Önümüzdeki dönemde dillerden düşmeyecek bir jargonun yaratıcısı Aziz Yıldırım’a.

Devlet başkanlarından Hollywood yıldızlarına kadar pek çok röportajıyla ses getirmeyi başaran CNN International’ın ünlü yüzü Becky Anderson, “medyayı tanıtım vitrini” olarak gören konuklarını nasıl şoke ettiğini Hürriyet’ten Zeynep Bilgehan’a şöyle anlatmış;

“Başbakan ve başkanlar ilginç olabiliyor; genelde ya bir şeyleri savunuyor ya da bana bir fikri satmaya çalışıyorlar! Ünlüler de size bir şey pazarlamaya çalışıyor; film, kitap veya albümleri çıkmış oluyor.
 
Bu döngüden kurtulma yöntemim, arada onları şoke edici kısa, alakasız sorular sormak.
‘Şimdi hızlıca beş soru soracağım! En sevdiğin renk, en sevdiğin otel, vs.’ diye şoke edip, daha içten yanıtlar alabiliyorum.”



Gerçi, bizde “içten yanıtlar” almak için gazetecilerin başkanları şoke edip, şaşırtmaya pek ihtiyaçları kalmıyor. Çoğu kez başkanlar öylesine içten (!) davranabiliyorlar ki gazetecileri de izleyenleri de ustalıkla şoke ediyorlar. Tıpkı, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın Brezilyalı futbolcu Alex için ayaküstü basın toplantısında yaptığı açıklamalar gibi.

İşin içine futbol girince akıl ve mantık tutulabiliyor, bin düşünüp bir konuşmak gerek, bunun farkındayız.
 
O nedenle, iletişim cenahından bakıp, Alex’in Türkiye’de top peşindeki başarılarını bir kenara bırakıp, sekiz yıldaki “halkla ilişkiler” becerilerine göz atalım.

Bir “yabancı” olarak, depremde ölenlerin yakınlarının acısını paylaşması, şehitlerin isimleri yazılı tişörtle sahaya çıkması, Türk futbolcuların çoğunun aklına gelmediği günlerde Büyükada’da Lefter’i sık sık ziyarete gitmesi, rakiplerinin başarısını bile tebrik etmesi gibi Türkiye’nin hassasiyetlerine karşı gösterdiği “hassasiyet” karşılığında yaşarken heykeli bile dikilmişti.

Futbolu kadar “halkla ilişkileri” hayli kuvvetli olan Alex’in kovulması şoke ediciydi ama Başkan Aziz Yıldırım “Başkanlık mevkii karşısında eğilip bükülmeyen Alex”ten” içli içli dert yanması da bir o kadar parça tesirliydi.

Almanya’ya maça  giderken, ayaküstü yaptığı basın toplantısında, Alex’in toplantıya geç gelmesinden, top peşinde çok beğenilen bacakların, mevki karşısında üst üste atılmasına kadar pek çok şeyi sıraladı.

Aziz Yıldırım’ın yanına da çevirmen Samet’i alıp, her cümlede “Doğru mu söyle, doğru mu?” diye onaylatma çabası ise önümüzdeki dönemin “hit” söylemleri arasına şimdiden girdi bile, bizden söylemesi.

Aziz Yıldırım-Samet ikilisinin “Doğru mu?” diyalogu, bir kaç saat içinde Şener Şen - İlyas Salman ikilisinin Çiçek Abbas filminden bir alıntı ile karşılaştırıldı ve yıldırım hızıyla sanal aleme yayıldı.

Fenerbahçe Kaptanı Aykut Kocaman’ın, “Doğru mu?” muhabbetini derin bir sessizlikle dinliyor olması da gözlerden ve dillerden kaçmadı.


SONUÇ

Futbol alemi dışında bu meseleyi en çarpıcı irdeleyenlerden birisi kuşkusuz HaberTürk gazetesinden Rahşan Gülşan oldu.

Gazeteci refleksiyle, Alex’in geçmiş fotoğraflarını karıştırdı, 2011 yılında Başbakan ve Aziz Yıldırım ile buluşma fotoğrafını bulup, köşesine taşıdı.

Alex’in Tayyip Erdoğan ile tokalaşırken, bir elini cebinden çıkartmadığı fotoğrafı köşesine “O el o cepten çıkacak Alex Efendi!” başlığıyla taşıyan Rahşan Gülşan, Aziz Yıldırım’ın bırakın eleştirmeyi, yüzündeki mağrur gülümsemeye de dikkat çekti;

“Fenerbahçe gibi bir takımın başkanının, lafının ciddiye alınması ve inandırıcı olması için yanına gencecik bir tercüman çocuğu almak zorunda kalması çok acıklı geldi bana.

Anlat Samet dedikçe Alex’in iyi gününde kötü gününde yanında olan ve ciddi gönül bağı olduğunu düşündüğüm tercüman Samet’in çaresizliği ve içine düştüğü durum, Aziz Yıldırım’ın çaresizliği ile karşılaştırıldığında çok gerilerde kaldı.

Bu korkunç fotoğrafa (artık zorla mı, kendi rızasıyla mı bilmiyorum) konu mankeni olarak giren Aykut Kocaman ise bir hoca olarak olmasa da bir erkek olarak gözümden iyice düştü.

Başkanın kendini haklı göstermek için Alex’in karşısında ayak ayak üstüne atmış olmasını açıklaması ise tam bir zavallılıktı.”


Can Dündar ise Milliyet’te Pazar günkü köşesinde, yıllar öncesinden iki örnek verdi.

Aşık Veysel, “kıyafeti düzgün değil” diye, Gazi ile görüşmeye geldiği Ankara’dan kovulması ile “sesi terbiyesiz” diye Pavorotti’nin Türkiye’den gönderilişini hatırlattı;

“Rahmetli Kurthan Fişek hocamdan dinlemiştim, Pavarotti’yi kovuş hikayemizi...
Dünyaca ünlü tenor, 1960’ların başında henüz üne kavuşmadan, La Boheme’de oynamaya gelmişti Türkiye’ye...


‘Sesi terbiyesiz’ diye geri gönderilmişti.
 Kurthan Hoca, asıl gerekçenin, sesinden ziyade, kendisinin ‘terbiyesiz’liği olduğunu öğrenmişti.


Ankara’daki son temsilini Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in huzurunda vermişti Pavarotti... 
Eser bitince ‘Cemal Ağa’, kendisini tebrik için locasına davet etmişti.
 Genel Müdür Cüneyt Gökçer, ‘Koş, Cumhurbaşkanı seni bekliyor’ deyince Pavarotti, ‘Tebrik etmek istiyorsa bir zahmet o, sahneyi teşrif etsin’ karşılığını vermiş ve ossaat kapının önüne konmuştu.”